Osmanlı kültür ve medeniyeti

 Osmanlı'da halk sınıfı iki unsurdan oluşur, bunlar,


1-Askeri (yöneten) sınıfı;

  1. seyfiye (kılıç ehli),
  2. ilmiye (ulema sınıfı),
  3. kalemiye (ehl-i kalem sınıfı).
2-Reaya (yönetilen) sınıfı;
  1. Halk,
  2. Tüccar,
  3. Zanaatkar,
  4. Çiftçi.

Osmanlı'da başkentler

  • Karacahisar
  • Bilecik
  • Yenişehir (Bursa)
  • İznik
  • Edirne
  • İstanbul



Divan-ı hümayun 


Divan-ı Hümayun, Osmanlı İmparatorluğu'nda 15. yüzyıl ortalarından 17. yüzyılın yarısına kadar en önemli yüksek karar organıydı. İmparatorluğun yıkılışına kadar varlığını korusa da 17. yüzyıldan sonra önemini kaybetmiş ve 19. yüzyılda II. Mahmud döneminde kaldırılmıştır.

Divan-ı Hümayun, padişahın başkanlığında, devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığı bir organdı. Divanın üyeleri, vezir-i azam, kubbealtı vezirleri, kazaskerler, nişancı ve defterdarlardı. Ayrıca, vezir rütbesinde olmak ve merkezde olmak şartıyla kaptan-ı derya, yeniçeri ağası ve rumeli beylerbeyi de divana katılabiliyordu.

Divan-ı Hümayun'un görevleri şunlardı:
  • Devletin iç ve dış siyasetini belirlemek
  • Savaş ve barış kararlarını almak
  • Devletin mali politikalarını belirlemek
  • İdari ve adli davalara bakmak
  • Padişahın emirlerini uygulamak
Divan-ı Hümayun, Osmanlı Devleti'nin yönetiminde önemli bir role sahipti. Devletin temel kararlarını alan ve uygulayan bu kurum, imparatorluğun uzun yıllar boyunca güçlü ve istikrarlı bir şekilde varlığını sürdürmesinde önemli bir etken olmuştur.

Divan-ı Hümayun'un başlıca özellikleri şunlardı:
  • Padişahın başkanlığında toplanan bir organdı.
  • Devletin en üst karar organıydı.
  • Üyeleri, devlet yönetiminin en üst kademelerindeki kişilerdi.
  • Devletin iç ve dış siyasetini belirleme, savaş ve barış kararlarını alma, devleti mali açıdan yönetme ve idari ve adli davalara bakma gibi geniş yetkilere sahipti.
Divan-ı Hümayun'un önemi, Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan itibaren giderek artmıştır. 16. yüzyılda, devletin en güçlü ve etkili kurumu haline gelmiştir. Ancak, 17. yüzyıldan itibaren, merkezî yönetimin zayıflamasıyla birlikte divanın önemi de azalmaya başlamıştır. 19. yüzyılda, II. Mahmud döneminde, merkeziyetçi yönetim anlayışının benimsenmesiyle birlikte Divan-ı Hümayun, kaldırılmıştır.

Divan-ı hümayun üyeleri;

  • Sadrazam - Vezir-i azam,
  • Kazasker - Kadı asker,
  • Defterdar,
  • Yeniçeri ağası,
  • Reis-ül Küttap,
  • Nişancı,
  • Şeyhülislam - Müftü,
  • Kaptan-ı Derya,
  • Kubbealtı vezirleri.
Divan üyelerinin bügünki karşılıkları;




Osmanlıda divan çeşitleri;
  1. Sefer divanı
    • Osmanlı Devleti'nde sefere çıkacak vezir-i azamın topladığı divan toplantısıdır. Divan, seferin planlanması, hazırlıklarının yapılması ve sefer sırasında yapılacak işlerin belirlenmesi için toplanır. Sefer divanında vezir-i azam, kubbealtı vezirleri, kazaskerler, nişancı ve defterdar bulunur. Ayrıca, sefere katılacak komutanlar ve devlet adamları da divana katılabilir.
  2. Ayak divanı
    • Osmanlı Devleti'nde padişahın katıldığı, olağanüstü haller karşısında toplanan divan toplantısıdır. Ayak divanı, savaş, doğal afet, isyan gibi durumlarda toplanır. Ayak divanında padişah, devlet adamları ve askeri komutanlar bulunur.
  3. Galebe divanı
    • Osmanlı Devleti'nde zafer kazanan ordunun komutanlarının topladığı divan toplantısıdır. Galebe divanında zafer kazanan ordunun komutanları, padişaha zafer haberini verirler. Ayrıca, savaşta şehit düşen askerler için dua edilir ve ailelerine tazminat ödenmesi kararlaştırılır.
  4. Ulufe divanı
    • Osmanlı Devleti'nde yeniçeri maaşlarının dağıtıldığı divan toplantısıdır. Ulufe divanı, her ay düzenli olarak toplanır. Ulufe divanında yeniçeriler, maaşlarını alırlar.
  5. At divanı
    • Osmanlı Devleti'nde sefer sırasında at üzerinde yapılan divan toplantısıdır. At divanı, sefer sırasında herhangi bir sorun veya tehlike durumunda toplanır. At divanında padişah, vezir-i azam ve askeri komutanlar bulunur.
  6. İkindi divanı
    • Osmanlı Devleti'nde öğle vaktinden sonra toplanan divan toplantısıdır. İkindi divanında, o gün görüşülmemiş olan devlet işleri görüşülür. İkindi divanında vezir-i azam, kubbealtı vezirleri, kazaskerler, nişancı ve defterdar bulunur.

Osmanlı veraset sisteminde değişiklikler

Osmanlı'da önemli sadrazamlar

kuruluş dönemi sadrazamları
  1. Alaüddin Paşa - I.Osman ve I.Orhan
  2. Nizamüddin Ahmed Paşa ve I. Orhan
  3. Hacı Paşa - I. Orhan
  4. Fakih Yusuf Paşa - I. Orhan ve I. Murad
  5. Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa - I. Murad
  6. Çandarlı Ali Paşa - I.Murad ve I. Bayezid
  7. İmamzade Halil Paşa - I.Mehmed
  8. Bayezid Paşa - I.Mehmed ve II. Murad 
  9. Çandarlı İbrahim Paşa - II. Murad
  10. Koca Mehmed Nizamüddin Paşa - II. Murad
  11. Çandarlı Halil Paşa - II. Murad ve II. Mehmed


Pargalı ibrahim Paşa - Kanuni Sultan Süleyman
Sokullu Mehmed Paşa - Kanuni Sultan Süleyman
Piri Mehmed Paşa - Kanuni Sultan Süleyman ve Yavuz Sultan Selim
Rüştem Paşa - Kanuni Sultan Süleyman
Kara Ahmed Paşa
Koca Sinan Paşa
Lala Mustafa Paşa
Hadim Mehmed Paşa
Tarhuncu Ahmed Paşa 
Köprülü Mehmed Paşa
Köprülü Fazıl Ahmed Paşa
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa 
Tabanıyassı Mehmed Paşa


Topkapı sarayı ve bölümleri

  1. Birun - Dış kısım
  2. enderun - İç kısım
  3. harem - Kadınlar için ayrılmış bölüm.

Osmanlı'da ordu sistemi

  1. Kara kuvvetleri
    • eyalet askerleri
      • tımarli sipahiler
      • azaplar
      • akıncılar
      • turnalar
      • beşliler
      • sakalar
      • köprücüler
      • martalos
      • voynuk
      • tatarlar
    • kapıkulu askerleri
      • yaya - kapıkulu piyadeleri
        • acemioğlanlar ocağı
        • yeniçeri ocağı
        • topçu ocağı
        • cebeci ocağı
        • top arabacıları ocağı
        • humbaracılar ocağı
        • lağımcılar ocağı
      • atlı - kapıkulu süvarileri
        • sipahiler
        • silahtarlar
        • sağ garipler
        • sol garipler
        • sağ ulufeciler
        • sol ulufeciler
    • yardımcı kuvvetler
      • yaya ve müsellemler
      • yörükler
      • sakalar
      • derbent muhafızları
  2. Deniz kuvveleri

Osmanlı'da toprak yapısı

  1. mülki arazi
  2. miri arazi - devlet arazisi
    • dirlik
      • has
      • zeamet
      • tımar
    • paşmaklık
    • yurtluk
    • ocaklık
    • malikane
    • mukata
    • ocaklık

Osmanlı'da ekonomik kavramlar

iaşecilik

Osmanlıda iaşecilik, devlet otoritesinin, halk için temel gıda maddelerinin temini ve dağıtımını üstlendiği bir ekonomik sistemdir. Bu sistemde, devlet, tarımsal üretimi ve ticareti kontrol ederek, halkın temel ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli önlemleri alır.

Osmanlıda iaşecilik, devletin temel görevlerinden biri olarak kabul edilir. Devlet, bu görevi yerine getirmek için çeşitli kurumlar ve mekanizmalar kurmuştur. Bu kurumlar arasında, tımar sistemi, vakıflar ve iaşe teşkilatı yer alır.
Timar sistemi, Osmanlı toprak sisteminin temelini oluşturan bir sistemdir. Bu sistemde, topraklar, askerlere gelir sağlamak amacıyla dağıtılır. Tımarlı sipahiler, aldıkları topraklardan elde ettikleri geliri, askerlik ve iaşe hizmetleri için kullanmak zorundadır.

Vakıflar, Osmanlı toplumunda önemli bir ekonomik rol oynamıştır. Vakıflar, hayırsever kişiler tarafından kurulan ve işletilen kuruluşlardır. Vakıflar, eğitim, sağlık, sosyal yardım ve iaşe gibi çeşitli alanlarda hizmet vermektedir.

Iaşe teşkilatı, Osmanlı devletinin temel gıda maddelerinin temini ve dağıtımını sağlayan bir sistemdir. Bu sistem, saray, ordu ve halkın temel ihtiyaçlarını karşılamak için çalışır.

Osmanlıda iaşecilik, devletin otoritesini ve gücünü yansıtan bir sistemdir. Bu sistem, halkın temel ihtiyaçlarının karşılanmasını ve devletin istikrarının korunmasını sağlamıştır.

Osmanlıda iaşecilik sisteminin temel özellikleri şunlardır:
  1. Devlet otoritesi: Iaşecilik sisteminde, devlet otoritesi, temel gıda maddelerinin temini ve dağıtımını üstlenir.
  2. Merkezi yönetim: Iaşecilik sistemi, merkezi bir yönetim tarafından kontrol edilir.
  3. Kontrol: Iaşecilik sistemi, devlet tarafından sıkı bir şekilde kontrol edilir.
  4. Teşvikler: Iaşecilik sistemi, üreticileri ve tüccarları teşvik etmek için çeşitli önlemler alır.
Osmanlıda iaşecilik sistemi, 19. yüzyılda modernleşme sürecine paralel olarak zayıflamıştır. Bu dönemde, özel sektöre daha fazla alan açılması ve piyasa ekonomisinin gelişmesi, iaşecilik sisteminin önemini azaltmıştır.

narh sistemi

Osmanlıda narh sistemi, temel gıda maddelerinin fiyatlarının devlet tarafından belirlenmesi ve kontrol edilmesidir. Bu sistem, Osmanlı devletinin ekonomiye müdahale etme vasıtalarından biridir.

Osmanlıda narh sistemi, temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarının aşırı yükselmesini önlemek ve halka uygun fiyatlı ürünler temin etmek amacıyla uygulanmıştır. Bu sistem, özellikle savaş, kıtlık ve benzeri olumsuz durumlarda daha etkin bir şekilde uygulanmıştır.

Narh sistemi, genellikle kadılar tarafından uygulanmıştır. Kadı, ilgili esnafın temsilcileri ile birlikte bir araya gelerek, temel gıda maddelerinin fiyatlarını belirler. Bu fiyatlar, kadı tarafından yayınlanan bir fermanla duyurulur.

Narh sisteminin temel özellikleri şunlardır:
  1. Devlet müdahalesi: Narh sisteminde, devlet, temel gıda maddelerinin fiyatlarına müdahale eder.
  2. Merkezi yönetim: Narh sistemi, merkezi bir yönetim tarafından kontrol edilir.
  3. Kontrol: Narh sistemi, devlet tarafından sıkı bir şekilde kontrol edilir.
  4. Esnaf temsiliyeti: Narh sisteminin uygulanmasında, esnafın temsilcileri de yer alır.
Narh sistemi, Osmanlı devletinin ekonomiye müdahale etme vasıtalarından biri olarak önemli bir rol oynamıştır. Bu sistem, halkın temel ihtiyaçlarının karşılanmasını ve devletin istikrarının korunmasını sağlamıştır.

Osmanlıda narh sisteminin bazı avantajları şunlardır:
  1. Halkın temel ihtiyaçlarının karşılanmasına yardımcı olur.
  2. Fiyatların aşırı yükselmesini önler.
  3. Tüketiciyi korur.
Osmanlıda narh sisteminin bazı dezavantajları şunlardır:
  1. Esnafın kârını sınırlar.
  2. Piyasa ekonomisini bozabilir.
  3. Karaborsayı teşvik edebilir.
Osmanlıda narh sistemi, 19. yüzyılda modernleşme sürecine paralel olarak zayıflamıştır. Bu dönemde, piyasa ekonomisinin gelişmesi ve özel sektörün güçlendirilmesi, narh sisteminin önemini azaltmıştır.

fiskalizm

Osmanlıda fiskalizm, devletin ekonomik politikalarını, gelirlerini mümkün olduğunca yüksek düzeye çıkarmak ve harcamalarını mümkün olduğunca düşük düzeyde tutmak üzerine kurmasıdır. Bu politika, Osmanlı devletinin otoriter yapısından ve merkezi yönetimden kaynaklanmaktadır.

Osmanlıda fiskalizm, devletin temel politikalarından biridir. Devlet, bu politika doğrultusunda, çeşitli vergiler ve harçlar uygulayarak gelirlerini artırmaya çalışmıştır. Ayrıca, devlet harcamalarını da sıkı bir şekilde kontrol ederek, mümkün olduğunca düşük tutmaya çalışmıştır.

Osmanlıda fiskalizmin temel özellikleri şunlardır:
  1. Devlet otoritesi: Fiskalizm, devletin otoriter yapısından kaynaklanmaktadır.
  2. Merkezi yönetim: Fiskalizm, merkezi bir yönetim tarafından uygulanmaktadır.
  3. Gelir artırma: Fiskalizmin temel amacı, devletin gelirlerini artırmaktır.
  4. Harcama azaltma: Fiskalizmin bir diğer amacı, devletin harcamalarını azaltmaktır.
Osmanlıda fiskalizm, devletin istikrarını ve gücünü korumasına yardımcı olmuştur. Ancak, bu politikanın bazı olumsuz sonuçları da olmuştur. Örneğin, fiskalizm, halkın vergi yükünü artırmış ve devletin ekonomik büyümesini yavaşlatmıştır.

Osmanlıda fiskalizmin bazı uygulamaları şunlardır:
  1. Vergilendirme: Osmanlı devleti, çeşitli vergiler ve harçlar uygulayarak gelirlerini artırmaya çalışmıştır. Bu vergiler arasında, tımar ve arazi vergileri, ticaret vergileri ve içki, tütün ve eğlence vergileri yer almaktadır.
  2. Harcamaları azaltma: Osmanlı devleti, harcamalarını sıkı bir şekilde kontrol ederek, mümkün olduğunca düşük tutmaya çalışmıştır. Bu amaçla, devlet, askeri harcamaları azaltmış ve saray harcamalarını sınırlandırmıştır.
Osmanlıda fiskalizm, 19. yüzyılda modernleşme sürecine paralel olarak zayıflamıştır. Bu dönemde, devletin otoriter yapısı zayıflamış ve özel sektöre daha fazla alan açılmıştır.

Osmanlı'da kullanılan paralar;

  1. akçe
  2. sikke
  3. kaime
  4. mecidiye

Osmanlı'da bilim insanları

Sabuncuoğu Şerafettin 

Sabuncuoğlu Şerefeddin, 1385 yılında Amasya'da doğmuş, Osmanlı döneminde tıp alanında önemli eserler vermiş Türk hekim ve cerrahtır. İlk Türkçe cerrahi eserin sahibidir.
Dedesi Sabuncuoğlu Hacı İlyas Çelebi ve babası Ali Çelebi de Amasya Bimarhanesi'nde yani o dönemlerin hastanesinde hekimbaşılık yapmış ünlü hekimlerdir. Çok küçük yaşlarından itibaren usta-çırak ilişkisi biçiminde hekimlik öğrenmeye başlamıştır.

1451 yılında Amasya Bimarhanesi'nde hekimbaşılık yapmaya başlayan Sabuncuoğlu Şerefeddin, 1468 yılında vefat etmiştir.

Sabuncuoğlu Şerefeddin'in başlıca eserleri şunlardır:
  1. Cerrahiyyetu'l-Haniyye: Osmanlı döneminde yazılmış ilk Türkçe cerrahi eseridir. 1465 yılında yazılmıştır. Eser, 13 bölümden oluşmaktadır. Bölümler, cerrahi müdahalelerin nasıl yapılacağını ayrıntılı olarak anlatmaktadır.
  2. Mücerrebname: Tıp ve cerrahi alanında yazılmış bir eserdir. 1466 yılında yazılmıştır. Eser, 11 bölümden oluşmaktadır. Bölümler, çeşitli hastalıkların tedavisi ve cerrahi müdahalelerin nasıl yapılacağını anlatmaktadır.
  3. Müfredat-ı Tıbbiye: Tıp alanında yazılmış bir eserdir. 1467 yılında yazılmıştır. Eser, tıp eğitiminin nasıl verilmesi gerektiğini anlatmaktadır.
Sabuncuoğlu Şerefeddin'in eserleri, Osmanlı döneminde cerrahinin gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Eserleri, günümüzde de tıp tarihi açısından önemli bir yere sahiptir.

Sabuncuoğlu Şerefeddin'in eserleri, 19. yüzyılda Ali Haydar Efendi tarafından Arap harflerinden Latin harflerine çevrilmiştir. Eserler, günümüzde de çeşitli yayınevleri tarafından basılmaktadır.

Altuncuzade

Altuncuzade, 15. yüzyılda yaşamış Osmanlı hekimi ve tıp bilginidir. Asıl adı Mehmed'dir. Babası Altuncu Mehmet Efendi, Fatih Sultan Mehmet'in hekimbaşılarından biridir.

Altuncuzade, ilk eğitimini babasından aldı. Daha sonra İstanbul'daki Darüşşifa'da tıp eğitimi gördü. Eğitimini tamamladıktan sonra Fatih Sultan Mehmet'in hekimbaşılığına atandı.

Altuncuzade, tıp alanında birçok eser vermiştir. Bu eserlerden bazıları şunlardır:
  1. Tıbb-ı Nâfi' ve Mücerreb: Tıp alanında yazılmış bir eserdir. Eser, çeşitli hastalıkların tedavisi ve cerrahi müdahalelerin nasıl yapılacağını anlatmaktadır.
  2. Keşf-i Esrar-ı Hıfz-ı Sıhhat: Sağlık ve beslenme üzerine yazılmış bir eserdir. Eser, sağlıklı bir yaşam sürmek için gerekli olan beslenme ve yaşam tarzı önerilerini içermektedir.
  3. Keşf-i Esrar-ı Tıbb: Tıp alanında yazılmış bir eserdir. Eser, tıp biliminin temellerini ve çeşitli hastalıkların tedavisini anlatmaktadır.
Altuncuzade'nin eserleri, Osmanlı döneminde tıp alanında önemli bir yere sahiptir. Eserleri, günümüzde de tıp tarihi açısından önemli bir kaynak olarak kullanılmaktadır.

Altuncuzade, 15. yüzyılın en önemli tıp bilginlerinden biridir. Eserleri, Osmanlı döneminde tıp alanındaki gelişmelere önemli katkı sağlamıştır.

Altuncuzade'nin eserleri, günümüzde de çeşitli yayınevleri tarafından basılmaktadır.

Akşemseddin

Akşemseddin, 1389 yılında Şam'da doğmuş, Osmanlı döneminde çok yönlü bir alim, tıp insanı ve Şemsîyye-î Bayramîyye isimli Türk Tasavvuf tarikatının kurucusudur.

Asıl adı Mehmet Şemseddin'dir. Babası Şeyh Hamza, annesi Fatma Hatun'dur. İlk tahsilini babasından alan Akşemseddin, 7 yaşında hafız olmuş, ailesiyle birlikte Çorum-Osmancık kazasının Sarpın kavak köyüne yerleşmiştir.

12 yaşında Hacı Bayram Veli'nin dergahına giren Akşemseddin, tasavvufa yönelmiştir. Hacı Bayram Veli'den icazet alan Akşemseddin, Anadolu'nun çeşitli yerlerinde irşat faaliyetlerinde bulunmuştur.

Fatih Sultan Mehmed'in hocası olan Akşemseddin, İstanbul'un fethi sırasında da orduya manevi destek vermiştir.

Akşemseddin, tıp alanında da önemli eserler vermiştir. Tıbb-ı Nebevi adlı eseri, tıp alanında yazılmış önemli bir eserdir. Eser, Peygamber Efendimiz'in tıbbi tavsiyelerini ve uygulamalarını içermektedir.

Akşemseddin'in diğer eserleri şunlardır:
  1. Fevaid-i Ahmediye
  2. Miftah-ı Nûr
  3. Miftah-ı Fetih
Akşemseddin, 16 Şubat 1459 tarihinde Göynük'te vefat etmiştir.

Akşemseddin'in eserleri, Osmanlı döneminde tasavvuf, tıp ve edebiyat alanında önemli bir yere sahiptir. Eserleri, günümüzde de bu alanlarda önemli bir kaynak olarak kullanılmaktadır.

Evliya Çelebi

Evliya Çelebi, 1611 yılında İstanbul'da doğmuş, 1685 yılında vefat etmiş, 17. yüzyılın en önemli Türk gezgini ve yazarıdır.

Asıl adı Derviş Mehmed Zillî'dir. Babası, Süleyman'dan I. Ahmed'e kadarki padişahların kuyumcubaşısı Derviş Mehmed Efendi'dir. Evliya Çelebi, iyi bir eğitim almanın yanı sıra zamanının geçerli yabancı dilleri olan Arapça ve Farsçayı öğrendikten sonra babasının komşusu kuyumcu Simyon'dan Rumca öğrenmiş, bir miktar da Latince dersi görmüştür.

Evliya Çelebi, 1630 yılında İstanbul'dan ayrılarak 40 yılı aşkın bir süre boyunca Anadolu, Rumeli, Orta Doğu ve Avrupa'yı dolaşmıştır. Bu gezileri sırasında gördüğü yerleri, insanları ve olayları Seyahatnâme adlı eserinde anlatmıştır.

Seyahatnâme, 10 ciltlik bir eserdir. Eser, Evliya Çelebi'nin gezdiği yerlerin coğrafi, tarihi, sosyal ve kültürel özelliklerini ayrıntılı olarak anlatmaktadır. Ayrıca, eserde Evliya Çelebi'nin gördüğü ilginç olaylar ve şahsi gözlemleri de yer almaktadır.

Seyahatnâme, Türk kültür tarihi ve gezi edebiyatı açısından önemli bir eserdir. Eser, Osmanlı dönemindeki Anadolu, Rumeli, Orta Doğu ve Avrupa'nın sosyal ve kültürel yapısını yansıtması bakımından oldukça değerlidir.

Evliya Çelebi'nin diğer eserleri şunlardır:
  1. Meşâhir-i İstanbul: İstanbul'un tarihi ve turistik yerlerini anlatan bir eserdir.
  2. Menâkıb-ı Evliya: Evliya Çelebi'nin tanıdığı ve ziyaret ettiği evliyaların hayatlarını anlatan bir eserdir.
  3. Menâkıb-ı Derviş Mehmed Efendi: Evliya Çelebi'nin babası Derviş Mehmed Efendi'nin hayat hikâyesini anlatan bir eserdir.
Evliya Çelebi, Türk kültür tarihinin önemli bir şahsiyetidir. Eserleri, Osmanlı döneminin sosyal, kültürel ve ekonomik yapısını yansıtması bakımından oldukça değerlidir.

Katip Çelebi

Katip Çelebi, 1609 yılında İstanbul'da doğmuş, 1657 yılında vefat etmiş, 17. yüzyılın en önemli Türk bilginlerinden biridir.

Asıl adı Mustafa bin Abdullah'tır. Babası, İstanbul'da bir medresede müderrislik yapan Abdullah Efendi'dir. Katip Çelebi, iyi bir eğitim almanın yanı sıra, zamanın geçerli yabancı dilleri olan Arapça ve Farsçayı öğrendikten sonra, Latince ve Rumca da öğrenmiştir.

Katip Çelebi, 1628 yılında Sultan Murad IV'ün hizmetine girdi. Daha sonra, Sultan İbrahim ve IV. Mehmed'in de hizmetinde bulundu. Katip Çelebi, devlet hizmetinde bulunduğu süre boyunca, çeşitli görevlerde bulundu.

Katip Çelebi, birçok alanda eser vermiştir. Bu eserlerden bazıları şunlardır:
  1. Keşfü'z-Zünun: İslam ilim ve kültür tarihini içeren bir eserdir. Eser, 14. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar yazılmış yaklaşık 14.000 eserin biyografisini ve konusunu içermektedir.
  2. Fezleke: Osmanlı tarihini içeren bir eserdir. Eser, kuruluşundan 17. yüzyılın ortalarına kadar Osmanlı tarihini anlatmaktadır.
  3. Divan-ı Katip Çelebi: Katip Çelebi'nin şiirlerini içeren bir eserdir.
  4. Mizanu'l-Hakk: Dinî ve felsefi konularda yazılmış bir eserdir.
Katip Çelebi'nin eserleri, Osmanlı döneminin kültür ve bilim tarihinin önemli bir kaynağıdır. Eserleri, günümüzde de bu alanlarda önemli bir kaynak olarak kullanılmaktadır.

Katip Çelebi, çok yönlü bir bilgindir. Eserleri, tarih, edebiyat, coğrafya, din, felsefe ve bilim gibi birçok alanda önemli bilgiler içermektedir. Katip Çelebi, Türk kültür ve bilim tarihinin en önemli şahsiyetlerinden biridir.

Hazarfen Ahmed Çelebi

Hazarfen Ahmed Çelebi, 1609 yılında İstanbul'da doğmuş, 1640 yılında vefat etmiş, 17. yüzyılda yaşamış Osmanlı bilgini ve mucittir.

Asıl adı Ahmed Çelebi'dir. Babası, İstanbul'da bir medresede müderrislik yapan Ali Çelebi'dir. Hazarfen Ahmed Çelebi, iyi bir eğitim almanın yanı sıra, zamanın geçerli yabancı dilleri olan Arapça ve Farsçayı öğrendikten sonra, Latince de öğrenmiştir.

Hazarfen Ahmed Çelebi, uçma ile ilgili araştırmalar ve deneyler yapmıştır. 1632 yılında lodoslu bir havada Galata Kulesi'nden kuş kanatlarına benzer bir araç takarak kendini boşluğa bırakmış, İstanbul Boğazı'nda 3358 metre süzülerek Üsküdar'da yer alan Doğancılar Meydanı'na inmiştir.

Hazarfen Ahmed Çelebi'nin herhangi bir eseri yoktur. Ancak, Evliya Çelebi'nin Seyahatnâme adlı eserinde Hazarfen Ahmed Çelebi'nin uçuşu anlatılmaktadır.

Hazarfen Ahmed Çelebi, Türk havacılık tarihinin öncülerinden biridir. Eseri olmasa da, uçma ile ilgili araştırmaları ve deneyleri, Türk havacılık tarihine önemli katkılar sağlamıştır.

Hazarfen Ahmed Çelebi'nin uçuşu, Osmanlı döneminde büyük yankı uyandırmıştır. Padişah IV. Murad, Hazarfen Ahmed Çelebi'yi ödüllendirmiş ve onu Mısır'a vali olarak atamıştır. Ancak, Hazarfen Ahmed Çelebi, Mısır'a gitmeden önce vefat etmiştir.

Hazarfen Ahmed Çelebi'nin uçuşu, günümüzde de birçok kişi tarafından takdir edilmektedir. 2022 yılında, İstanbul'da Hazarfen Ahmed Çelebi'nin anısına bir heykel dikilmiştir.

Lagari Hasan Çelebi

Lagari Hasan Çelebi, 17. yüzyılda yaşamış Osmanlı bilgini ve mucittir. Roketle uçuşu gerçekleştiren ilk insan olarak bilinmektedir.

Lagari Hasan Çelebi'nin herhangi bir eseri yoktur. Ancak, Evliya Çelebi'nin Seyahatnâme adlı eserinde Lagari Hasan Çelebi'nin roketli uçuşu anlatılmaktadır.

Lagari Hasan Çelebi, 1633 yılında, Sultan IV. Murad'ın huzurunda, 30 metre uzunluğunda ve 500 kilogram ağırlığındaki bir roketle uçuşu gerçekleştirmiştir. Roket, barut ateşlenerek fırlatılmış ve Lagari Hasan Çelebi, yaklaşık 2,5 kilometre yol aldıktan sonra denize inmiştir.

Lagari Hasan Çelebi'nin uçuşu, füzeciliğin gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Roketle uçuşu gerçekleştiren ilk insan olması, Lagari Hasan Çelebi'yi Türk bilim tarihinin önemli bir figürü haline getirmiştir.

Lagari Hasan Çelebi'nin uçuşu, Osmanlı döneminde büyük yankı uyandırmıştır. Padişah IV. Murad, Lagari Hasan Çelebi'yi ödüllendirmiş ve onu sipahi yapmıştır.

Lagari Hasan Çelebi'nin uçuşu, günümüzde de birçok kişi tarafından takdir edilmektedir. 2022 yılında, İstanbul'da Lagari Hasan Çelebi'nin anısına bir heykel dikilmiştir.